ARİF ÇAKMAK AĞABEYE VEDA…

İnsan, hayatta bazı kayıplar yaşar ki o an kelimeler kifayetsiz kalır, cümleler eksik ve yetersiz gelir. Kimi zaman bir dost, kimi zaman bir öğretmen, kimi zaman da bir dava adamı yitirilir ama bazı insanlar vardır ki onları kaybetmek sadece bir bireyi değil, bir ideali, bir vicdanı, bir sesi susturmak gibidir. Arif Çakmak, işte tam da böyle bir insandı.

Henüz hayatının baharında ama ardında yıllara sığmayacak kadar derin izler bırakarak aramızdan ayrıldı.

Arif Çakmak yalnızca bir gazeteci, bir medya mensubu değildi; o, vicdanın sesiydi. O, halkının derdini kendine dert edinmiş, milletin değerleriyle yoğrulmuş bir gönül adamıydı. Her haberinde, her yayınında, her köşe yazısında yalnızca bilgi vermedi; aynı zamanda yürek koydu, tavır koydu, yön gösterdi.

Gazetecilik mesleğini hiçbir zaman bir geçim kapısı olarak görmedi. O bu mesleği, hakikatin arandığı ve yansıtıldığı kutsal bir sorumluluk olarak değerlendirdi. Şehrin basınına büyük katkılar sundu.

Elazığ'da onun emeği, onun dik duruşu ve samimi çabası büyüktü. Kimse konuşmadığında o konuştu, kimse yazmadığında o yazdı, herkes susarken o halkın duygularına tercüman oldu.

Hatırlıyorum da 1999 yılında, dünya Çeçenistan'daki direnişe sessiz kalırken Arif Çakmak Çeçen bayrağını ilk eline alan olmuştu. Elazığ Belediyesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen programı canlı yayınla tüm şehre duyurdu.

O günlerde internet bugünkü kadar yaygın değildi, medya bu kadar hızlı değildi, ama Arif ağabeyin kalbi çok hızlı atıyordu. Mazlumların yüreğiyle aynı ritmi yakalayan bu yürek, Elazığ'dan Çeçen dağlarına bir ses, bir nefes olmuştu.

Yıllar geçti, dünya değişti, gündem değişti ama Arif Çakmak'ın vicdanı değişmedi. Hangi coğrafyada zulüm varsa onun gözü oradaydı. Doğu Türkistan, Arakan, Filistin… Nerede bir çocuk ağlıyorsa, Arif ağabeyin kalemi oradaydı.

7 Ekim'de Gazze'de başlayan direniş, onun gündeminden hiç düşmedi. Yayınlarında hep mazlumun yanındaydı. Çünkü Arif Çakmak sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda bir dava adamıydı. Hakikatin tarafıydı. Adaletin savunucusuydu.

Bugün onu ebediyete uğurlarken geride bıraktığı boşluğun ne kadar büyük olduğunu bir kez daha idrak ediyoruz. Gözlerimizin önünden hatıralar bir film şeridi gibi geçiyor. Onunla yapılan bir röportaj, yazdığı bir köşe yazısı, sunduğu bir canlı yayın… Her biri ayrı bir iz, ayrı bir değer taşıyor. Onun samimiyetini, mütevazılığını ve cesaretini unutmak mümkün değil.

Milli ve manevi değerlere olan bağlılığı, onu sadece basının değil aynı zamanda toplumun da öncülerinden biri yaptı. Gençlere örnek oldu, onları yetiştirdi, yol gösterdi. Bir gazeteci nasıl olur? Haber nasıl yapılır? Doğruluk nedir, tarafsızlık ne değildir? Bunların hepsini yaşayarak, yaşatarak öğretti.

Şimdi ardında bir ses, bir iz, bir sızı bırakarak gitti.

Belki bu dünyadan göçtü ama fikirleri, yazıları, duruşu hl bizimle. Şehir ona çok şey borçlu. Mazlumlar ona çok şey borçlu.

Ve bizler… Onun dostları, yol arkadaşları… Onun ardından çok şey söyleyebiliriz ama ne desek eksik kalacak.

Ruhun şad, meknın cennet olsun Arif Çakmak ağabey…

Bakmadan Geçme